27 Mart 2024 Çarşamba

Ramazan okumaları ve yazarın gücü

 Fatma Barbarosoğlu'nun yeni kitabı Müjgan çıktı bir iki ay önce. Hemen aldım ama bu bir devam kitabı olduğu için önceli olan Hiçbiryer'i bir daha okumam gerekiyordu. Zira kitapları çok sevsem de kendilerini aktif hafızamdaki bir klasörde zinhar tutamıyorum! İyi de oldu, Hiçbiryer'i bu kez belki ilk seferinden bile güzel okudum ve sevdim. O sırada Ramazan başladı. Roman okusam mı okumasam mı? Sonra telefonumla uğraşmaktan beni alıkoyacak edepli bir romanın sosyal medya shorts ve reels'lerinden bin kat iyi olacağına karar verdim. Böylece Müjgan'ı okudum. Ve sevdim. (Fatma Barbarosoğlu'nun çağı olduğu gibi yansıtan canlı şahitliğini severim.) 

Ama bu iki kitap birbirlerinin kronolojik bir devamı olmasına rağmen sanki iki farklı zamana aittiler.(Yazıldıkları yıllar düşünülürse öyleydiler de gerçekten.) Hiçbir yer teknolojinin henüz bu kadar bozmadığı bir çağın eseri olarak daha... (nasıl ifade etsem?) ...derindi. Karakteri Şahin de öyleydi. Edebi bir karakterdi Şahin. Müjgan ise daha canlı, daha modern, daha... yüzeysel? Bu farkın yazıldıkları zamanların farkından kaynaklandığını düşünsem de aslında ilk kitapta sadece Şahin'in zihninde beliren Müjgan'ın ikinci kitaptaki Müjgan'la çelişen bir tarafını tespit ettiğimi de iddia edemem. O kitapta da Şahin'den daha modern, daha genç ruhlu bir Müjgan'ın ipuçları vardı. Yani belki de Müjgan'ı günümüzün kodlarıyla değil, karakterinin doğasına uygun olarak yazdı Fatma Hanım. Sonuçta bu Şahin'in değil Müjgan'ın kitabı.

Bu tespitten sonra büyük bir spoiler vererek kitapta hiç ama hiç hoşlanmadığım bir şeyden bahsedeceğim. O da Şahin'in Müjgan'la bir araya gelemeden ölmüş olması. Hiçbiryer'de içine girdiğim duygu dünyasını öyle altüst etti ki bu, yazarların üzerimizdeki gücü üzerine bir süre düşünmeme sebep oldu. Gençken çok roman okurdum, sonra edebi zevkim öyküye evrildi. Öykülerde uzun süreli bir bağlanma olmadığı için bu tür duygu sarsıntıları pek olmaz. Bir pencereden bir manzarayı izlersiniz, sonra perde kapanır. Ama bir roman insanı ele geçirebilir. Duygularınızı kısa süreliğine de olsa bağladığınız sahte bir dünyada sizi mutlu veya mutsuz etme gücü vardır roman yazarının. Bunun üzerine düşünürken bir yandan da roman okumalarıma devam ettim. Mustafa Kutlu'dan Sevincini Bulmak kitabı rafta bekliyordu bir süredir, ona başladım. 

Mustafa Kutlu tıpkı fatma Barbarosoğlu gibi çağa şahitliği canlı yazarlardan. Bu iki yazar (özellikle diyalog kullanımlarında) edebi dilin güncelin üzerine çıkmasına izin vermiyor ve ben bunu çok canlandırıcı buluyorum. Mustafa Kutlu'nun hoşuma giden ve başka bir yazarda rastlamadığım bir özelliği var ki o da iyimserliği. Yazarların gücünden bahsettim ya, Mustafa Kutlu karakterini ve dolaylı olarak okuyucusunu mutlu etme eğiliminde bir yazar. (Tahir Sami Bey'de olduğu gibi istisnalar var tabi) Bu bana çok tatlı ve ferahlatıcı geliyor. Bir şekilde karakterinin işlerini yoluna koyuyor ve bu da okuyucuyu rahatlatıyor. 

Bahsetmeden geçemeyeceğim bir özelliği de anlatıcı dili. Okuyucusu ile sürekli iletişimde olan muzip bir ses Mustafa Kutlu. En çok bu kitabında gördüm bunu. Kendi kendisiyle dalga geçtiği, okuyucuya laf attığı bir sürü yer var. Hatta direk okur yazar arasında geçen bir diyalog bile var ki dayanamayıp kitabın bir karakteri de karışıyor konuşmaya. Karakter karışıyor diyorum ya, Mustafa Kutlu kitabın bir yerinde karakterin üzerinde tam bir hakimiyeti olmadığını ima ediyor. 

Tam yazarların üzerimizdeki gücü üzerine düşünürken bunları okumak tahmin edersiniz gülümsetti beni. Yazarın hikayeye ve karakterlere olan mesafesi ya da bakışı üzerine bir şeyler yazılsa, ilk Mustafa Kutlu incelenir herhalde. Neyse, üzerine düşünecek ne konular var, burada keselim okuma yazımızı. Zaten Mustafa Kutlu da kitabının bir yerinde şu aşağıdakileri yazmış da noktayı koymuş adeta:

"Şimdi ben bunları buraya yazıyorum ya. Ne lüzumu var, diyebilir okuyanlar. lakin şunu bilin. Yazarlık bir yerde kendi kendine gelin güvey olmaktır. okur da bu çakma düğüne katılır, yazılanı okuyarak. Yalan dünya."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder