13 Nisan 2019 Cumartesi

Mart Ayı Okumaları

Bu ay satın alınan kitaplar
Ordeal By Innocence - Agatha Christie

Bu ay okunup bitirilen kitaplar
Bozkırda Altmışaltı - Mustafa Çiftçi
Öbürküler - Mahir Ünsal Eriş
Vicdan Sızlar - Güray Süngü

Diğer okumalar
Fıtrat pedagojisi - Hatice Kübra Tongar
Ordeal By Innocence - Agatha Christie

Biraz karışık yazacağım, zira bir önceki okuma postunu on kerede falan yazdım, ince eleyip sık dokumak gibi bir lüksüm yok. Çocukla yazarlık (!) aynı anda yürümüyor da pek. Eğer uyuduysa ve temizlik yemek çamaşır gibi işler bittiyse; bittiği halde canını sevdiğim velet hala uyanmadıysa gelip iki satır yazabiliyorsun ancak. İki satırdan sonra atmosfere bir ıngaa sesi yayılıveriyor kendiliğinden. Hayat entelektüel annelere hiç kolay değil sevgili kari!
Oh, olağan yakınmamı da yaptığıma göre yazıma başlayabilirim...

Okumak zor da, arka planda bir ses, bir görüntü olsun diye bir şeyler izleyebiliyorsun. Ben de son çıkan Agatha Christie yapımlarına baktım geçen ay. Ordeal By ınnocence'in mini dizisini yapmışlar, indirip izledim. İzleyince okuyasım da geldi. Türkçesini zaten okumuştum, İngilizcesini edinip okumaya başladım. Bitirmediğim için "diğer okumalar" diye kategorize ettim kendisini. Bu 'diğer okuma'lara sadece okuması süren değil, içinden bir hikaye, bir bölüm, bir deneme, bir kaç şiir okuduğum her kitabı ve dergiyi yazacağım artık. Bir önceki postta söylediğim gibi, kendi okuma serüvenimi kayıt altına alıyorum, geriye baktığımda o yılın o ayı neler okumuşum olduğu gibi görmek istiyorum.

Fıtrat Pedagojisi okuması süren bir diğer kitap. İki elle okunan  (yani satırlarının altı çizilmesi gereken) kitaplardan olduğu için ağır ilerliyor. Zira elimin biri çocuğuma tahsis edilmiş oluyor çoğu zaman. (Diğeri de yeni boşa çıktı zaten, beş aylık bebekler tek elle tutulabiliyor elhamdülillah) Bu kitaptan bittiğinde bahsedeyim, neredeyse her sayfasını çize çize, ağır ağır ilerliyorum şimdilik.

Gelelim okuyup bitirdiklerimize. "Bozkırda Altmışaltı", daha önce "Ah Mercimeğim" adlı öykü derlemesini okuduğum Mustafa Çiftçi'ye ait. O kitap gibi naif, tatlı, küçük hikayelerden oluşuyor. Yozgat'lı yazar, insanıyla, diliyle, yaşam biçimiyle Yozgat'ı hikayelerine öyle tatlı tatlı yedirmiş ki, kitap bitince bir Yozgat Belgeseli izleyesim geldi resmen. :) Dili doğal, iyi bir öykücü Mustafa Çiftçi. Bu kitaptaki karakterleri ve öyküleri de sevdim ilki gibi.

İkinci kitap bir roman olan "Öbürküler." Mahir Ünsal Eriş'in iki öykü kitabını okudum bundan önce. Hatırladığım kadarıyla dili samimi ve hoş, öyküleri de Erdek ve civarında geçen okunası öykülerdi. Anlaşamadığımız tek tarafı maneviyatı düşük karakterler üzerine yazmasıydı. Elimdeki iki kitabını bir temizlenme hareketi sırasında elden çıkarmıştım bu yüzden. Öbürküler isimli romanını instagram'da okuduğum bir yorum üzerine aldım. O sıra eğlenceli bir şeyler okumak istiyordum ve sözü geçen yorum bunu vadediyordu. Ayrıca içinde çok güzel illüstrasyonlar olduğunu da söylüyordu. (İllüstrasyon pek severim.) Zaten dilini beğendiğim yazarın kitabını almaya böylece karar verdim. Kararımdan da pişman olmadım, hakikaten eğlenceli bir okuma oldu. Hüseyin Rahmi'nin Gulyabani romanı gibi gizemli ve sürprizli bir kitaptı(ki kitabın gizemi açıkladığı ikinci bölümünü Hüseyin Rahmi'ye ithaf etmişti yazar.) Genel gidişat benziyor gibi olsa da sonu, yani açıklaması oldukça farklı ve akla gelmeyecek bir şeydi. Bu anlamda Gulyabani'yi tekrarlamamış olması güzelse de, karşılaştırırsak Hüseyin Rahmi'nin romanının çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Yukarda bahsi geçen temizlenme harekatı sırasında mı hatırlamıyorum ama Gulyabani'yi de elden çıkarmışım, bu kitaptan sonra çok okuyasım geldi, bu ay satın alacağım sanırım tekrar.

Güray Süngü'nün Vicdan Sızlar kitabını, kitabın ilk sayfasındaki nota göre 8 Haziran 2017'de satın almışım. Ramazan Fuarında, İz Yayınevi'nin stant görevlisinin tavsiyesiyle. Evet bunların hepsi ilk sayfada yazıyor. Hatta yeni öykücü arayışında olduğumu bile belirtmişim o kısacık notta. :) Notta belirtilmeyen bir ayrıntıyı da ben vereyim: O sırada nişanlıydım ve fuara beraber gitmiştik, tüm kitapları bana müstakbel eşim almıştı o yıl. Pek enteresan bir deneyimdi. :)

Kitabı tavsiye üzerine aldım ama hesaplayabileceğiniz üzere okumak için iki yıl beklemişim. Oluyor böyle şeyler, her kitabın bir zamanı var. Ve Güray Süngü'nün hikayeciliğini çok beğenmiş olsam da zamanı tutturduğumu iddia edemeyeceğim bu kez. Kendimi daha çok verebileceğim, daha ağır, daha sakin kafayla okuyabileceğim bir zamanda elime almalıymışım. Düz okuyup geçilecek öyküler değil çünkü bunlar. Soyut diye tabir edeceğim bir şekilde yazılmış. Bir yazıdan çok bir konuşmaya dönüyor zaman zaman. Kelimelerle, daha doğrusu anlatımla oynuyor yazar. Bütün bunlara rağmen dile hakimiyeti elden bırakmıyor. Çok beğendim. Etkilendim. Ama yanlış zamanda okudum. Bir hikayeyi bir kaç güne yayıp sindirmem gerekirdi. Öyle bir yazım. Neyse ki öyküler konusunda tekil-tekrar okumalar yapmak gibi bir planım var. Güray Süngü'ye de geri dönüş yapacağım inşallah, çünkü her öyküsü tekrar okunası...


9 Nisan 2019 Salı

Şubat Ayı Okumaları

Postun başlığına "Mart Ayı Okumaları" yazacaktım ki, Şubatı da yazmadığımı fark ettim. Yazı yazmaya hakikaten zaman bulamıyorum, bebek bakmak full time bir iş malum. Neyse, zaman konusunda söylenmeye başlarsam sonu gelmez, "Şubat Ayı Okumaları" diyerek başlayayım ben: Vira bismillah...

Bu ay satın alınan kitaplar
Masumiyet Daima - Eda Tezcan
Fıtrat Pedagojisi - Hatice Kübra Tongar
Bozkırda Altmışaltı - Mustafa Çiftçi
Mahremiyet - Nazife Şişman
Öbürküler - Mahir Ünsal Eriş
Palto - Gogol
Sisten Yazma - Bünyamin K.

Bu ay okunan kitaplar
Nuh'un Kızı - Mukadder Gemici
Kar Makamı - Mukadder Gemici
Masumiyet Daima - Eda Tezcan
Palto - Gogol

Ocak ayı kitaplarını yazarken "bir sonraki ay burası öykülerle dolacak" diye bir şey yazmıştım, sözümü tuttum. Dört kitap da öykü türüne ait kitaplar. İki tanesi çok sevgili, can parçası, ciğerimin köşesi Mukadder Gemici'ye ait.(Kendisinden oldukça hoşlanıyorum da) Biri ilk kez okuduğum Eda Tezcan'ın, ki kendisini instagram'da keşfettiğimi itiraf edeyim. Son kitap da Gogol'un Palto adlı öyküsünü içeren aynı adlı kitabı.

Bu öykülerin her birini tek tek anlatmayı çok isterdim. Özellikle Mukadder Gemici'nin öykülerini. Okurken öyle yapmayı da planlamıştım, en azından asıl karakterlerini veya olaylarını birer cümleyle tanıtırım diye düşünmüştüm ama aradan zaman geçince olmuyor. Bu tür şeyler soğuk servis edilmiyor. Mesela birinci kitaba adını veren Nuh'un  Kızı öyküsünün o an hissettirdiklerini sıcağı sıcağına yazsam uzun bir postu tek başına kaplayabilirdi. (Mustafa Kutlu bu öykü için "bir roman olabilirmiş, fırsatı kaçırmışsın" demiş Mukadder Gemici'ye. Söylemek istediğini anlıyorum ama iyi ki öyle olmamış. Ben, öykü sever bir insan olarak biriktirdiğim öykülere böyle bir parça eklediğime çok memnun oldum çünkü.) Diğer öyküler de tek tek anlatılmaya değerdi, ama dediğim gibi işte. Zaten bir kenara yazdığım öyküleri sıralı anlatmaktansa yeri geldiğinde güzel bir tepsinin içinde tek tek ve hakkını vererek takdim etmeyi tercih ediyorum izninizle. (Hala gerçekleştiremedim bu hayalimi ama neyse.)

Mukadder Gemici muhakkak okunması ve çokça yazması gereken bir öykücü. Diğer yerli yazarımız Eda Tezcan'ın ise daha yürüyecek yolu var bence. Kendi hayatından esinlendiğini anladığım ilk hikayeler gayet güzel ve samimiydi. Okurken tat aldığım hikayeler de onlardı. Ama ilerledikçe bir şeyler eksildi, veyahut da fazlalaştı. Karakterlerden bazıları kalıplarından büyük laflar etmeye başladılar falan. Samimiyet mi diyeyim, gerçekçilik mi, bir şey var, o olmayınca olmuyor. İyi bir yazar olabileceği belli ama başta söylediğim gibi, bence biraz daha yolu var. (Bu arada yazarımız şu sıra ilk bölümleri ekranlarda boy gösteren Hercai dizisinin de senaristi oluyor.)

Gelelim tek ve uzun bir öyküden ibaret olan son kitabımıza. Bu öyküyle ilk kez Modern Öykü Kuramı'nda karşılaşmış ("modern öyküye küçük insan tipini kazandıran hikaye" olarak adı geçiyordu)  netten bulup okumuştum. Kitapyurdu alışverişim sırasında oldukça uygun fiyata bulunca satın aldım ve tekrar okudum. (Netten okuduğum versiyonun dili daha güzeldi yalnız.) Baş kahraman Akakiy Akakiyeviç'e yine çok üzüldüm. Hikaye son anda fantastik bir mecraya dökülmese ve aşağıdaki dokunaklı paragrafla bitse bence çok daha iyi olurdu ama koskoca Gogol'dan iyi bilecek değilim herhalde! Ben haddimi bileyim, siz de spoiler kaygınız yoksa aşağıdaki paragrafı bir okuyun:

"Akakiy Akakiyeviç toprağa verildi ve Petersburg onsuz kaldı; sanki bu kentte böyle biri hiç var olmamıştı. Davasına kimsenin sahip çıkmadığı, kimsenin yakınlık göstermediği, bir iğnenin ucuna yerleştirdiği sıradan bir sineği bile alıp mikroskop altında incelemeyi ihmal etmeyen doğa bilimleri uzmanlarının dahi dikkatini çekmeyen bir yaratık, ömrünün son günlerinde de olsa palto biçimine bürünmüş ışıl ışıl bir misafir tarafından ziyaret edilmiş, yoksulluk içinde geçen kasvetli yaşamı bir an için bile olsa renklenmiş, sonra da çarların ve dünyadaki diğer tüm hükümdarların üzerine çöken felaket onun da karşısında belirmiş, yıllarca dairedeki arkadaşlarının acımasız alaylarına sabırla katlanan Akakiy Akakiyeviç bir hiç uğruna bu dünyadan sessizce göçüp gitmişti."

Şubat okumaları böyle. Kitap yorumu anlamında çığır açamadığım ortada! Amma ve lakin, tamamıyla kendi şahsi okuma serüvenimi kayıt altına almak amacıyla yazdığımı her zaman itiraf ediyorum zaten. Bir dahaki okuma postlarını bu bilinçle es geçebilirsiniz.