21 Haziran 2018 Perşembe

This Beautiful Realistic

Bugün, Zeynep'in aylar önceki bir postunda bahsettiği This Beautiful Fantastic isimli İngiliz filmini seyrettim. Filmin tatlılığı, kızın güzelliği, Tom Wilkinson'un oyunculuğu gibi detayları atlıyorum. Onlar ortada. Kenarda olup da göze görünmeyen şeyden bahsedeyim ben. Yani filmin birden fazla sahnesinde hissettiğim yaşlanmışlık hissinden. Yaşlanmışlık değil de gençliğe özlem mi desem? "Bu işler artık benden geçti galiba" hüznü mü desem? Ne dersem diyeyim işte, bir şey içimi burkuverdi. Fakat bu burkulmaya "olması gereken hep buydu zaten" bilgeliği de eşlik ediyordu. Artık ilham verici film ve kitapların beni sürüklemesine izin veremezdim yani. Dahası, önceden de vermemeliydim. Vermeyenler daha çok yol almıştı. Hayal gemileri sadece hayali denizlerde yol alabiliyordu çünkü. Bunu anlamak fena halde üzücü, ama bir o kadar da gerekliydi. Hayat kadar, memat kadar gerekliydi...


17 Haziran 2018 Pazar

Tatlı anları ürkütmeyiniz

Bir pazar sabahı. Hava bulutlu, ara ara yağmur serpiştiriyor. Evdeyiz. Koltuklara uzanmış kestiriyor, bir şeyler izliyor veya okuyoruz. Bir gece önce güzelce gezip kurtlarımızı dökmüşüz. Bulunmamız gereken başka bir yer, yapmamız gereken önemli bir iş yok. Evde, bayram temizliğinin hala süren ferahlığı da var üstelik. Hep hayali kurulan o huzur anlarından biri kucağımıza düşüvermiş adeta. Ürkütmeden seviyoruz...