15 Haziran 2020 Pazartesi

Gereksiz virgül kullanımları ve gereksiz duyarlılıklar

Önceki yazılardan birinde bahsettiğim ideal andayım yine. Çocuk uyuyor, ben masamda oturmuş kahve içiyorum. Yanımda Mustafa Kutlu'dan Nur ve Agatha'dan bir iki İngilizce öykü derlemesi var. Yani ayaklarımı yan taraftaki bench'e uzatıp kitap okumaktı amacım. Ama günün pazartesi olmasından sebep fon müziği olarak yine Monday'i açınca, elim "yeni yayın" butonuna gidiverdi. Ve işte yazıyorum. Bilmem girizgahı böyle gereksiz ayrıntıyla dolu olan bir yazıya devam eden olacak mı? Kısmet. Yazının kısmetini ben bile bilmiyorum şu an. Kafamda bir şey yok, bakalım kaderde ne var...

Müzik otomatik olarak Oltremare'a geçti. Yine Einaudi'den, ama ben ilk kez duyuyorum. Ama'dan önce virgül konmaz! Bu kural bana yanlış geliyor ve bildiğimi okuyorum her seferinde. Keşke hayatta daha sık yapabilsem bunu. Yani kendi bildiğimi okumayı. Gereksiz bir duyarlılıkla herkesi memnun edecek şeyler seçmeye çalıştım ömrüm boyunca. Seçemediğimde de seçebildiğimde de azap çektim. Dün annemdeydim, televizyondaki kanalları ayarlarken 40 diye bir programa denk geldik, Çağla Şikel'e sorular soruyorlar. Uzun bacaklarını üst üste atmış müthiş ve gerçek bir güvenle cevap veriyor. "Eşinizden istemeden mi ayrıldınız?" diyor sunucu. "Kimse bana istemediğim bir şey yaptıramaz" diyor. Öyle bir diyor ki inanıyorum. Ona kimse istemediği bir şey yaptıramaz! Ben neden böyle olamıyorum peki? Kimse kırılmasın, şu laf söylemesin, bu arkamdan konuşmasın, aman Ali Rıza Bey tadımız kaçmasın! E hep benim tadım kaçıyor böyle olunca, o ne olacak?! Neden herkesin hakkını gözetirken kendimi ihmal ediyorum ki? İnsan yeri geliyor annesinin bile en kıymetlisi olamıyor. Kendi hayatının merkezi olmayana kim ne yapsın zaten?

Yanlış soruları soruyorum belki de. Hayatın gerçek anlamını düşünürsek 'öz değer' kavramını gündem konusu dahi etmemem gerektiğinin farkındayım. Yine de, kulluğun bile moral desteğine, yaşam enerjisine muhtaç olduğunu tecrübelerimle biliyorum. Ve insan denen zayıf yaratığın, istediği her şeyi yaptığında bile canı istemezse memnun olmamayı seçebildiğini her an görüyorum. O nedenle kulluğu, anneliği ve insanlığı yeterlilikle ve vakarla sürdürebilmek için insanın bazen bacak bacak üstüne atıp, gerçekten inanarak "kimse bana istemediğim bir şey yaptıramaz" diyebilme hakkını kendinde görmesi gerektiğine inanıyorum. Yani dünden beri! Bunun ilhamını bol kusurlu bir fani olan Çağla Şikel'de bırakırsak devamlılığının olacağından şüpheliyim. O yüzden ben yazımı burada bırakıp Hulefa-i Raşidin kitabından Hz Ömer bölümünü okuyayım iyisi mi. Kendisinin müthiş güveni ve netliği sadece Allah (CC) ile Peygamberine (SAV) dayanmasına ve hayatta başka hiç bir şeye metelik vermemesine dayanıyordu çünkü...

Not: Geçenlerde bir twitter kullanıcısı Sağlık Bakanı Dr. Fahreddin Koca'ya gereksiz virgül kullanımı ile ilgili gereksiz bir uyarı yapmıştı da, canını sevdiğim gene kibarlığını asaletini bozmadan gerekli cevabı vermişti. Çağrışım yaptı diye yazdım aslında bunu ama herkese gereken yanıtı asaletten ödün vermeden de verebileceğimi hatırlatması için duruversin şuracıkta...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder